27 Ağustos 2016 Cumartesi

Kurtlara Söyle Eve Döndüm (Tell The Wolves I'm Home) - Kitap Yorumu


Merhabalar, blogun ilk yazılarından biri elbette kitaplar hakkında olmalıydı. Adımız gereği dünyaya notlar düşüyoruz burada. Derdimiz küçük mektuplar, mesajlar yollamak. Kitaptan daha önemli bir mesaj olabilir mi peki? Bizce hayır. Eğer sizce de öyleyse buyurun, yazının temeline geçelim. 


Konusunu anlatmakla başlayayım. Öncelikle kitabımız 80lerde geçiyor. Ana karakterimiz June, annesi babası ve ablası Greta ile birlikte yaşıyor. Finn isminde bir dayısı var, fakat Finn June için bir dayıdan çok daha öte biri. June'un en yakın arkadaşı hatta şu dünyada en çok önemsediği insan. Maalesef Finn AIDS hastası, ölmek üzere. Ayrıca Finn eşcinsel ve mükemmel bir ressam. Üzülerek söylüyorum ki Finn ölüyor, ama bu kesinlikle spoiler değil zaten bunu ilk sayfadan biliyorsunuz. June en yakın arkadaşını kaybediyor, ama onu asıl yıkan darbe bu olmuyor. Finn'in eşcinsel olduğu herkesçe bilinen bir şey fakat June Finn'in erkek arkadaşının -annesinin deyimiyle 'özel arkadaşının'- varlığından haberdar değil. Bunu öğrenince Finn'i dünya üzerinde en iyi tanıyan insanın, onu en çok seven insanın kendisi olmadığını öğreniyor ve yıkılıyor. Ayrıca ailesi Toby'den -Finn'in erkek arkadaşından- nefret ediyor. Bir gün Toby bir şekilde June'a ulaşıyor ve June'la aralarında Finn'in hayaletinden dolayı bir ilişki kuruluyor. Bu resmen yasaklı bir dostluk çünkü ailesi öğrenirse June'un başı büyük belaya girecek fakat onu bunu yapmaya iten başka sebepler var tabii.

Kitabın genel kurgusu bu. Sayfalarda dolanırken Toby ve Finn'in muazzam aşkını, 15 yaşındaki June'un dayısına duyduğu hayranlık ve aşk karışımı duyguların mükemmel sentezini seyrediyoruz. 


Aşk burada çok tartışmaya açık bir kelime fakat bahsettiğim aşk cinsel çekime dayalı bir aşk değil kesinlikle. Saf duygulardan beslenen bir sevgi sadece. Yazar bu sentezi o kadar profesyonelce yapmış ki ayırtına varamıyorsunuz bile.Aşk dediğimiz kavramın sadece liselilere, üniversitelilere ya da sadece karşı cinsten iki insana ait olmadığını tane tane işlemiş yazar. Aynı zamanda kardeşlik ilişkilerinin önemine de yeri geldikçe, ufak ufak dokundurmuş. Diyeceğim o ki yazar hiçbir zaman karşınıza apaçık ve hızlı bir şekilde çıkmıyor. Sanki kitabın üstüne incecik bir tül sermiş, detayları görmeniz için tülü kaldırmanızı bekliyor. Kitabı ancak o zaman anlıyor ve gerçekte anlatılmaya çalışanın farkına varabiliyorsunuz. Greta'nın yaşadığı çalkantıyı, kardeşini kaybettiği düşüncesini size sürekli anlatıyor yazar fakat aynı zamanda bunu Greta'nın hırçın benliğinin altına ustaca saklıyor. Dediğim gibi tülü kaldırmanız gerekiyor.Kesinlikle çerezlik değil, herkesin kafasının boş olduğu bir dönemde yavaş yavaş, anlaya anlaya okuması gereken bir kitap. Eğer kitaplığınızda duruyor bir türlü eliniz gitmiyorsa, her zaman girdiğiniz kitapçının raflarının birinde o mükemmel ismiyle gözünüze çarpıyor bir türlü kasaya onunla yürüyemiyorsanız ve bu yorumu okuyorsanız size gidin alın derim. Ben kendisiyle buluşmak için çok uzun ve yorucu bir süreç geçirdim. Sürekli almaya çalışıp elimde olmayan sebeplerden dolayı bir türlü alamıyordum. Nihayetinde canım dostum TÜYAP'tan benim için alıp, yolladı. Benim gibi bir insana alınabilecek en mükemmel hediye kitapken, bu kitap benim için dünyalara bedel. Yorum boyunca spoiler vermemek için uğraştım çünkü bu kitabı okumanızı ve her şeyi tane tane öğrenmenizi gerçekten istiyorum. June'un orta çağ düşkünü ilginç kişiliğini yavaş yavaş tanımanız çok önemli.Umarım sizlere yararlı olabilmişimdir. Herkese iyi akşamlar diliyorum!
Neptün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder